Kayıtlar

Narsist bir evladın kendi annesinden nefret etmesinin acı altı nedeni .

Kimsenin sesli söylemeye cesaret edemediği bir gerçeklik var. Bir evladın kendi annesinden nefret edebilmesinin altı acı sebebi. Sebep kötülük yada safi bir nankörlükten değil, hiç iyileşmemiş olan derin bir varoluşsal yaradan kaynaklanmaktadır. Bu nefret ahlaki bir karar değildir, etrafındaki görünmez duvarları sadece görebilmek için bile anlaşılabilmesi zorunlu olan psikolojik bir hapishanedir. Buradan itibaren okuyacağınız satırlar basma kalıp ifadeler değildir. Burada mesele Karl Jung'un kendisinin gölgeler, mekanizmalar, olarak betimlediği parçalanmış psikolojinin mimarisi ile ilgili projeksiyondur. Bu uçuruma atılan bakış, kabullenmeye hizmet etmez, bilgiye hizmet eder. Çünkü, bilinmeyen olarak kalanlar kaçınılmaz kaderimiz olur. Biz birlikte ender ışıklandırılan katmanlar arasından geçeceğiz. Altı sebepten herbiri parçalanmış psikolojinin başka bir yönünü ortaya çıkaracaktır. Belki de; önceden sadece karanlık olan o yerde, belki az birazcık daha ışık olacaktır. Bi...

Vermeye Dair...

 Vermeye Dair Sonra zengin bir adam dedi ki, bize Vermekten Söz Et. O da yanıtladı: Malınızdan mülkünüzden verdiğinizde pek fazla bir şey vermiş sayılmazsınız. Gerçekten vermek kendinden vermektir. Çünkü mal mülk, bir gün gerekeceği endişesiyle alıkoyup sakladığınız şeylerden başka nedir? Yarın, yarın ne getirir, hacıların ardı sıra kutsal kente giderken, iz tutmaz kumlara kemik gömen aşırı tedbirli köpeğe? Yokluk korkusu yoksunluğun bizzat kendisi değil midir? Kuyunuz suyla doluyken çekilen susuz kalma korkusu değil midir asıl giderilemez susuzluk? Sahip oldukları çok malın pek azını verenler vardır; bunu nam olsun diye yaparlar ve gizli arzuları hediyelerini yozlaştırır. Bir de aza sahip olup hepsini verenler vardır. Bunlar yaşama ve yaşamın cömertliğine inananlardır ki sandıkları hiç boş kalmaz. Sevinçle verenler vardır ve o sevinç onların ödülüdür. Acıyla verenler de vardır ve o acı onları arındırır. Verenler; verme acısını bilmeden, sevinç aramadan, erdem kaygısına düşmeden ve...

Çocuklara Dair ...

Çocuklara Dair ... Bebesini göğsüne bastırmış bir kadın dedi ki, bize çocuklardan söz et. O da dedi ki: Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil. Onlar Hayat'ın kendine duyduğu hasretin oğulları ve kızları.   Onlar sizin sayenizde gelir ama sizden değildir. Sizinle birlikte olsalar da size ait değildir. Onlara sevginizi verebilirsiniz ama düşüncelerinizi değil... Zira kendi düşünceleri var onların.  Onların bedenlerini barındırabilirsiniz ama ruhlarını değil... Çünkü ruhları geleceğin evinde, sizin düşlerinizde bile ziyaret edemeyeceğiniz o yerde yaşar. Onlar gibi olmaya çabalayabilirsiniz, ama onları kendinize benzetmeye çalışmayın. Çünkü ne geri gider yaşam ne de oyalanır dünle. Sizler yaysınız, çocuklarınız da bu yaylardan fırlatılan canlı oklar. Okçu sonsuza giden yoldaki hedefi görür ve okları tez gitsin, ırak gitsin diye gerer sizi var gücüyle. Okçunun elinde gerilmek mutluluk versin size; çünkü O sağlam yayı da sever, uçan oku sevdiği kadar. Halil Cibran - Ermiş Ç...

Fransızca'dan... Tutkularımız

 JEAN - JACQUES ROUSSEAU - ÈMILE Fransızca aslından çeviren: Yaşar Avunç IV. Kitap  Tutkularımız kendimizi korumanın başlıca araçlarıdır; öyleyse, bunları ortadan kaldırmak istemek boş olduğu kadar gülünç de bir girişimdir. Bu doğayı kontrol etmek, Tanrı'nın yapıtını yeni bir şekle sokmak olur. Eğer Tanrı insana verdiği tutkuları insanın yok etmesini söyleseydi, ister istemez kendisiyle çelişkiye düşmüş olurdu. Hiçbir zaman böyle saçma bir buyruk vermemiştir; insanın yüreğinde de benzer bir şey yazılı değildir ve Tanrı, bir insandan yapmasını istediği şeyi ona başka bir insan aracılığıyla söylemez, kendisi söyler, kendisi bunu onun yüreğinin derinliklerine yazar.(...) ...eğer insanın doğasında tutkular olduğu düşüncesinden yola çıkarak, içimizde hissedip başkalarında da gördüğümüz tüm tutkuların doğal oldukları sonucuna varılsaydı, bu iyi bir düşünme biçimi olur muydu? Bu tutkuların kaynağının doğal olduğu doğrudur, ama binlerce yabancı ırmağın suları bunları kabartmıştır: İçi...

Fransızca'dan...Eğitim'e ilişkin...

Eğitim'e ilişkin... Emilié Jean - Jacques Rousseau Fransızca aslından çeviren: Yaşar Avunç I. Kitap Çocuk kendi benliği içinde düşünüldüğünde, dünyada çocuktan daha zayıf, daha zavallı, bütünüyle çevresine daha bağlı ve acımaya, özene, korunmaya bu kadar muhtaç bir başka varlık var mıdır? Kendisine yaklaşan herşeyin zayıflığıyla ilgilenmesi, ona bir an önce yardım etmesi için gayet hoş bir çehre ve duygulandırıcı bir hal sergiler görünmüyor mu? Öyleyse, buyurgan ve dik kafalı bir çocuğun, çevresindeki her şeye kumanda ettiğini ve onu ölüme terk etmeleri için yüzüstü bırakmaları yeterli olacak kişilere karşı küstah bir efendi edasıyla davrandığını görmekten daha güce giden, düzene bundan daha aykırı ne vardır? (...)   Çocuklarla birlikte akıl yürütmek Locke'un büyük ilkesiydi. Bugün en çok rağbette olan ilke budur. Bununla birlikte, başarısı bu ilkeye itibar edilmesi için çok önemli bir özellik gibi görünmüyor ve kendi açımdan, birlikte akıl yürütülen bu çocuklardan daha budalas...
Her taraf hasta dolu, insanlar hasta, hasta sayısı her geçen gün artıyor. Bugün 1 Mayıs yine evlere kapandık. On yedi gün sürecek bu sefer, Ramazan ayındayız. Bahar geldi fakat bu kapanmadan dolayı dışarı çıkıp dolaşamıyoruz.

Sevgiye ilişkin...

Rusça'dan çeviri Dostoyevski 1880 "Kardeşlerim, günahtan ürkmeyin; günah işlemiş insanları da sevin.  Böyle bir sevgi Tanrı’sal sevginin örneğidir, yer yüzünün en büyük sevgisidir. Yaratılan her şeyi hem tümüyle hem de bir kum taneciğine kadar ayrı ayrı sevin. Ağaç yaprağına, güneş ışığına, hayvanlara, bitkilere gönülden bağlanın.  Sevdiklerin seni tanrısal gize erdirir. Daha sonra anlayışın her gün biraz daha derinleşir, böylece sevgin, sonunda bütün dünyayı kaplayan evrensel bir sevgi olur.  Hayvanları sevin. Çünkü Tanrı onlara düşünme yeteneği, katıksız bir sevinç duygusu bağışlamıştır. Bu duyguyu bozmayın, hayvanlardan sevinçlerini alarak hırpalamayın.  Tanrı’nın kuralına karşı gelmeyin. İnsanoğlu hayvanlara hükmetmeye kalkışma, onlar günahsızdır; oysa sen büyüklüğüne karşın yaşadığın yeryüzü toprağını çürütüyor, arkadan yalnız bu çürümenin izlerini bırakıyorsun. Yazık ki, hepimizin de yaptığı bu!..."   Ç. N. Hepimiz seviyoruz fakat hissettiremiyoruz....